Tedbir şart!
Ülkenin iç huzuru için hükümet çeşitli girişimler yaparken, vatandaşlar da tedbir alınmasını bekliyor. Barolar Birliği Başkanı Esendağlı da cezaları artırmanın suçları önlemediğine dikkat çekiyor.
“Kimlikle girişler son bulmalı”… Son dönemde tetikçilerin kol gezdiği ülkemizde hükümet iç güvenlik için Türkiye ile adımlar atmaya hazırlanırken; KIBRIS’a konuşan vatandaşlar da beklentilerini dile getirdi. Adaya kimlikle girişin son bulmasını isteyen vatandaşlar, sınır kapılarındaki giriş tedbirlerinin de artırılması gerektiğine dikkat çekti.
“Sistem zafiyeti giderilmeli”… Hasan Esendağlı, ülkeye tetikçilik yapmak için gelen insan sayısındaki artışa dikkat çekerek, bu kişilerin çoğunun ülkeye yasal yollardan girdiğine vurgu yaptı. Esendağlı, “Bu durum, sistemin zafiyetini gösteriyor. Güvenlik toplantılarında karar alınması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Yusuf Bahadır AYDIN – Candan MERT
Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı, KIBRIS TV’de Hasan Hastürer’in hazırlayıp sunduğu “Taşlar Dökülürken” programına konuk oldu. Esendağlı, programda yargı sistemi, suç oranlarındaki artış, teminat uygulamaları ve gündemdeki yargı süreçlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
KKTC’de ceza davalarındaki artışa dikkat çeken Esendağlı, yalnızca mahkeme istatistiklerine bakıldığında bile tabloyu görmek için yeterli olduğunu söyledi. Ülkedeki mahkemelerde sabah saatlerinde yaşanan yoğunluğu örnek gösteren Esendağlı, “Ağır ceza mahkemelerinin önündeki kalabalıklar artık günlük hayatın bir parçası haline geldi. Bu tablo bile durumun vahametini ortaya koyuyor.” ifadelerini kullandı.
Yargının cezalandırma refleksinin tek başına suçun önlenmesinde etkili olmadığını belirten Esendağlı, “Evet, suç işleyen cezalandırılıyor ama bu caydırıcı olmuyor. Cezanın yükselmesiyle birlikte suç oranı da artıyor. Bu durum, cezaların suçun önlenmesinde yeterli bir araç olmadığını açıkça gösteriyor.” dedi. Esendağlı, suçun temel nedenlerine inmeyen, yalnızca sonuçla ilgilenen bir anlayışın toplumsal çözüm üretemeyeceğini vurguladı.
Esendağlı, “Toplum olarak suça karşı koruyucu bir yapıya ihtiyacımız var. Suçla mücadele yalnızca mahkeme salonlarında yapılmaz; sosyal, ekonomik ve eğitimsel politikalarla desteklenmelidir.” diye konuştu.
“Tetikçiler hapisten korkmuyor”Son dönemde artan silahlı saldırılar ve tetikçilik olaylarına da değinen Hasan Esendağlı, “Bu ülkeye tetikçilik yapmak için gelen insanlar hapislikten ya da polisten korkmuyor. Onlar için yakalanmak mesleki riskin bir parçası.” değerlendirmesinde bulundu.
Bu kişilerin çoğunun ülkeye yasal yollardan girdiğine dikkat çeken Esendağlı, “Güvenlik toplantılarında karar alınması gerekiyor çünkü bu kişilerin yasa dışı yollarla değil, limanlardan ve
havaalanlarından giriş yaptığını biliyoruz. Bu da sistemin zafiyetini gösteriyor.” ifadelerini kullandı.
“Cezaevleri doldu, mahkumların çoğu yabancı uyruklu”
Ülkedeki cezaevlerinin doluluk oranına da değinen Hasan Esendağlı, “Bugün cezaevlerinde kendi vatandaşlarımız azınlıkta. Yerli suçlulardan çok ithal suçlular var.” dedi. Esendağlı, cezaevinde barındırılan her mahkumun devlete yüksek maliyet getirdiğini belirterek, “Devletin görevi, suç işleyen kişiyi cezalandırmaktır ama asıl mesele bu suçların oluşmasını önleyebilmektir. Ekonomik yükün asıl hesaplanması gereken nokta, cezaevindeki harcamalar değil; suçun topluma verdiği zarardır.” şeklinde konuştu.
“Mali poliste standart ve adil bir uygulama yok”
Programda mali suçlarla ilgili soruşturmalara da değinildi. Hasan Esendağlı, mali polis birimlerinde standart bir uygulama olmadığını savunarak, “Bazı davalar kaplumbağa hızıyla ilerlerken bazıları tavşan gibi koşuyor. Tutuklama, arama, teminat süreçlerinde adil ve dengeli bir sistem oturmadı.” dedi.
Bazı soruşturmaların kamuoyu önünde yürütülmesinin kişisel itibarları zedelediğini belirten Esendağlı, “Sosyal medya önünde itibar kaybı yaşanıyor ama sonuçta mahkumiyet çıkmıyor. Bu durum hem hukuk güvenliğini hem de toplumsal adalet algısını zedeliyor.” diye konuştu.
“Teminat sistemi özgürlükleri kısıtlayan bir yapıya dönüştü”
Teminatlı yargılama sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Hasan Esendağlı, “Ülkemiz bir teminat cennetine dönmüş durumda. Yolda yürüyen her birkaç kişiden biri teminata bağlı.” dedi.
Yıllarca süren teminatların bireyleri fiilen özgürlüklerinden yoksun bıraktığını belirten Esendağlı, “Yurt dışına çıkış yasağı olan bir kişi özgür değildir. Dolaşım özgürlüğü en temel insan hakkıdır; ancak mahkemeler artık teminat değişikliklerine çok isteksiz yaklaşıyor.” ifadelerini kullandı.
Bu konudaki düzenleme eksikliğine değinen Esendağlı, “Baro Konseyi olarak Fasıl 155 Ceza Usul Yasası üzerinde çalışıyoruz. Teminat emirlerinin süreyle sınırlandırılması için yasal değişiklik öneriyoruz çünkü bu uygulama artık yargısal takdirle çözülebilecek sınırları aştı.” dedi.
“Sosyal medya yargının kararlarını etkilememeli”
Hasan Esendağlı, sosyal medya baskısının yargı üzerindeki etkisinin de tartışılması gerektiğini söyledi.
Esendağlı, eczacı ve doktorların tutuklandığı dönemde yaşanan süreci örnek göstererek, “Soruşturmalar başladığında sosyal medyada ‘Suç örgütü çökertildi’ başlıkları atıldı. Hiç kimse o dönemde tutuklamalara itiraz dahi edemedi. Rüzgar öyle bir esti ki hukuk devre dışı kaldı.” dedi. Soruşturmanın ilerleyen dönemlerindeyse manzaranın değiştiğini aktaran Esendağlı, “İlk tutuklananlar 15 gün tutuklu kaldı, sonra süreler 9 güne, 3 güne indi, ardından doğrudan teminata bağlandı. Aynı suç için farklı tarihlerde bambaşka uygulamalar gördük. Bu da sistemde ciddi bir çelişki olduğunu gösteriyor.” ifadelerini kullandı.
“Yargı reformu kaçınılmaz”
Hasan Esendağlı, konuşmasının son bölümünde yargı reformuna da değinerek, “Adaletin sağlanması kadar adaletin sağlandığının gösterilmesi de önemlidir. Yargı artık mekanikleşmiş durumda. Zanlı ve sanık haklarını güvence altına almak için yasal reformlar kaçınılmaz hale geldi.” ifadelerini kullandı.
Yeni mahkeme binalarının yapılmasının tek başına çözüm olmayacağını vurgulayan Esendağlı, “Fiziksel altyapı elbette önemli ama asıl reform, adaletin niteliğinde yapılmalı. Yargıç sayısı, mahkeme donanımı, bütçe elbette artmalı ama özgürlük ve insan hakları merkezde olmalı.” dedi. Programın sonunda Esendağlı “Eğer bugün reform yapmazsak, yarın bugünü arar hale geliriz.” ifadelerini kullandı.
Giriş-çıkışlarda denetimler sıkılaştırılmalı
Kuzey Kıbrıs’ta son dönemde artan silahlı saldırılar ve tetikçi olayları, toplumun güven duygusunu derinden sarsmış durumda. Artan şiddet vakaları, ‘Kendimizi gerçekten güvende hissediyor muyuz?’ sorusunu bir kez daha gündeme getirdi.
KIBRIS ekibine konuşan vatandaşlar, ülke içerisinde artan suç oranlarından dolayı kendilerini güvende hissetmediklerini belirterek, ülkeye giriş çıkışlarda denetimlerin sıkılaştırılması gerektiğini vurguladı.
Vatandaşlar, ülkeye kimlikle girişlerin son bulması gerektiğini de kaydetti.Giriş-çıkışları kontrol altına alırlarsa suç oranlarının azalacağını tahmin ediyorum. Polisimize ve bakanlıklarımıza daha çok görev düşüyor. Giriş-çıkışlar kimlikle değil de pasaportla kontrollü bir şekilde yapılırsa, suç oranları düşecektir. Elini kolunu sallayan, cebinde parası olmadan adaya giriyor, parası olmadığı için de hırsızlığa veya suç işlemeye yöneliyor. Bu durumlara karşı önlem alınmalı.Dışarıdan, bütün ülkelerden çok fazla insan geldi. Hem onlar için, hem de Kıbrıs için zor bir durum. İnsanları biraz daha kontrollü getirmeleri, hem güvenlik hem de iş açısından iyi olacaktır. İşsiz, mağdur çok insan var. İş için getirilip, işe giremeyip de kaçağa düşen insanlar da var. Bunları göz önünde bulundurmak gerekiyor. Hükümetin ve yetkililerin bu duruma el atması lazım. Her yer üçüncü dünya ülkesi vatandaş ile dolu, daha güvenlikli davranılması gerek.Devletimiz yetersiz. Kendi ülkemizde bile yabancı olduk. Her yer yabancı dolu. Kendimizi güvende hissetmiyoruz, güvende değiliz. Artık olmayacağız da. Halkıyla ilgilenmeyen bir devletimiz var. Her önüne gelen adaya girdi. Ben kendi köyüme bile gittiğimde yabancı hissediyorum. Irk ayrımı yapmak istemiyorum ama her taraf yabancı dolu.
Kendimi maalesef güvende hissetmiyorum. 3 tane kızımı burada büyüttüm, 22-23 senedir buradayım. Şu anki ortam, geldiğim zamanlardaki ortamdan çok farklı. Bu durumun çeşitli ülkelerden gelen vatandaşlardan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Belki de dünyanın genel durumu budur, onun da etkisi olabilir. Ama insanlarımız gerçekten çığrından çıkmış durumda. Kendimizi hiç güvende hissedemiyoruz. Aslında yetkililerin ellerinden geleni yaptıklarını düşünüyorum, sadece giriş çıkışlarda daha sıkı denetim yapılması gerekiyor, buraya donanımsız, bilinçsiz insanların alınmaması lazım. Bunların da ayarlanması ile ilgili bakanlıklara görevler düşüyor. İnşallah daha güzel günler bizi bekler.Ben yaklaşık 22 yıldır Kıbrıs’ta yaşıyorum. Şu an 2 çocuğum var. İlk geldiğim zamanlar gerçekten çok rahattı her şey. Ama şu son zamanlarda olaylar daha çok olmaya başladı. Adada çalışma izinsiz, kaçak, göçmenlerden oluşan aşırı yabancı sayısı var. Bir gece vakti polis sabaha kadar denetim yapsa, binlerce insan yakalanacak muhtemelen. Bunlar anca bir kazaya, olaya karıştığında belirlenebiliyor. Mesela bir adam 5 yıldır kaçak nasıl yaşar? 8 yıldır öğrenci statüsünde olan bir öğrenci olabilir mi? Bu insan buraya okumaya gelmemiş belli yani. Bu anlamda mutlaka denetim yapılması lazım. Sırf bu olay için özel bir ekip kurulup denetimlerin artırılması lazım. Bu şekilde yüzlerce insanı adadan göndermiş olacaklar. Bir ülke için sağlık, rahatlık ve huzur önemli.
İnsanlarımız fakirleşti, hırsızlık arttı, uyuşturucu arttı. Bir vatandaş olarak hükümetimizin bu konuda bir önlem almasını talep ederim.Sadece ben değil; Kıbrıs Türk halkı güvende değil. Artan suç oranlarının nedeni, adaya gelip giden, suç işlemeye meyilli ve sabıkalı insanların adaya gelmesidir. Bir diğer nedeni de cezaların caydırıcı olmayışından ve suç işleyenlerin arkasında ‘büyük babaları’nın olmasıdır. Maalesef memleketimizde adalet adamına göre işler. Geldiğimiz durum, geleceğimiz ve çocuklarımız için eski günleri aratır oldu. Eski güven maalesef ki yok. Bu güvenin yeniden tesis edilmesi için öncelikle güvenlik güçlerine, polise ve bütün yetkililere ciddi görevler düşüyor. Artık bu durum ciddiye alınması gereken bir konuma ulaşmıştır. Bugün ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ diyen insanların ailelerine, çocuklarına işin ucu dokununca, çok geç olabilir. Dolayısıyla en erken zamanda yetkililerin caydırıcı önlem ve cezalar uygulaması gerekir ki bu durumlar önlenebilsin. Adaya giren insanların özellikle geçmişlerinin ve temiz kağıtlarının sorulması gerekir. En ufak sabıkası olan kişiyi de ülkeye sokmamak lazım. 74’ten sonra adaya yerleşen Türkiyeli kardeşlerimiz de bana katılacaktır ki; biz son dönemlere kadar kardeş gibi yaşıyorduk ancak son gelenler bu durumu, huzuru, güveni bozdu. Türkiye pasaportu taşıyan ancak farklı bir dil konuşup kökeni Türk olmayan birtakım insanların işlediği suç oranları çok yüksek. Bu gibi insanlar, Türk insanının adını kirletti. Çok ciddi bir şekilde önlem alınması kaçınılmazdır. Yoksa önüne geçilemeyecek bir hal alacak. Bu da çocuklarımız ve gençlerimiz için kötü.